Ay hakkında bir film.
Adı “First Man”.
Türkçesi ile “Ay’da İlk İnsan”.
Geçenlerde izlediğim bir filmdi kendisi. Bu filmden hareketle bir yazı yazmak istedim sizlere. Öncelikle filmi izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim.
Konusu, hepimizin malumu Ay’a ilk ayak basan insan, Neil Bey ve tabi öncesindeki hikayeleri ile tüm süreç.
Filmin sonunu baştan biliyoruz. O yüzden yazacaklarım film hakkında ipucu olarak algılanmamalı. 😊
Öncelikle Neil Bey deyince Osmanlı dönemi paşası gibi algılanmasın. Kendisi, Neil Louis Armstrong.
Denemelerden geçmiş ve nihayet “Gemini 8” uçuşuyla ilk kez uzaya çıkmış.
Gelin, tam buradan sonrası hakkında azıcık konuşalım.
Öncelikle yıl, 1969.
Tekrar ediyorum 1969. Bundan tam 51 yıl önce oluyor bu olay.
Sonra malum soğuk savaş yıllarında Sovyetlerle kıyasıya rekabet eden bir Amerika var.
Rakipleri başardıkça mı üretken oluyorlar yoksa üretken oldukları için mi rakipleri de başarılı oluyor tam emin değilim.
Ama karşılıklı oluşan bu durumun bilimsel manada iki taraf için de üretkenlik ve başarı gerektirdiği aşikar.
Nasıl bir hırsla çalıştıklarını film süresince gözlemliyorsunuz. Hatta siz de baya baya ekibe katılıp testlerin sonuçlarını merak ediyorsunuz.
Milyarlarca dolar akıyor da akıyor.
Testler birbirini kovalıyor.
Adam zeki ve yetenekli. Bunu baştan söyleyeyim. 😊
Şimdi düşünün ki, roketlerin tepesinde o kıyafetler ve yüzlerce düğmenin arasında öylece oturuyorsunuz. İki kişi, geri sayımın bitmesini bekliyorsunuz. 3-2-1 derken birden fişekleme başlıyor yukarı doğru. Tabi motorlar art arda ateşleniyor.
Öyle bir sallanıyorsunuz ki, ne G kuvveti kalıyor ne de göstergeler.
Her şey fırfır dönüp altüst olmuş, hem hızlanıp hem de yükseliyorsunuz.
Derken öyle bir an geliyor ki, dünyayı dışarıdan gözleyebiliyorsunuz.
Şimdi, sağlam bir manevra ile dünyanın yer çekiminden sıyrılmanız ve Ay’a doğru süzülmeniz gerekiyor.
Neyse, nihayet kurtuluyorsunuz yer çekiminden ve başlıyorsunuz süzülmeye.
İşte tam bu noktada bi düşünün!
Hızınız saniyede 11 km. Bakın Saniyede…
Burada iki durum hakkında düşünelim.
İlki, ta o yıllarda onca emek ve çilenin sonunda uzaya fırlatılan bir roket var. Yıl, 1969.
Daha da çılgın olanı ise bir başka diyara Ay’a gidiyorlar.
Hem de inmek, bayrak dikmek, tekrar dönmek üzere.
Bir de Astronotların yerine koyun kendinizi.
Binlerce ama binlerce insan çalışıp, ter döküp bir araç yapıyorlar size.
Daha da önemlisi uzay sonsuzluğunda sadece üç kişi saniyede 11 km hızla Ay’a doğru süzülüyorsunuz.
Binlerce ihtimalden sıyrılıp her şeyi doğru yapmanız gerek.
Ve yapıyorlar!
Önce Ay’a yaklaşıp sonra Ay’a inecek modül bırakılıyor. İçinde Neil bey ve arkadaşı. Alçalıyorlar, ve nihayet Ay yüzeyine teker koyuyor araçları. Şimdi, kapıyı açıp beraber bakalım.
Ay’a iniş yapmışsınız ve koca Ay da size bakıyor.
O sessizlik nasıl bir şey olmalı?
Heyecanlısınız çünkü sizden önce kimse gelmedi buraya.
Merdivenlerden inen Neil bey nihayet o meşhur sözünü söylüyor.
Ve Ay yüzeyine ilk adımını atıyor.
Daha klas olansa oradan Dünyaya bakıyorlar. O ‘kocaman’ dünyamıza!
Derken bayrak töreni, çekim yapıp örneklerle beraber önce yörüngeye fişekliyorlar kendilerini. Onları yörüngede kapan esas araçla birleşip dünyaya dönüyorlar.
Tam o sırada radyodan Neşet babanın “Bir anadan dünyaya gelen Yolcu!” parçası çalıyor demek isterdim ama maalesef…😊
Sevinç ve gururla dönüyorlar dünyaya.
Böylece ABD Ay’a ilk insanını göndermiş ve insanlık tarihinde ilk kez Ay’a ayak basılmış oluyor.
Şimdi, siz zaten bu hikayeyi biliyorsunuz. Neden anlattım? Amacım size tüm bu süreçlerdeki paradigmayı göstermek.
Bir başka gezegene insan gönderip tekrar sağ sağlim geri getirmek. İşte bu merak, keşif arzusu ve azim ta 1969 yılında Apollo 11 görevi ile meyvesini veriyor.
Sahi, biz 2020 yılında ne yapıyor ve/veya yapamıyoruz?
Düşünsek mi beraber?
Aradan geçen 51 yılda küresel ölçekte dayanışma olsa ve her yıl bir ders alabilseydik şimdi buradan oraya ring atabilirdik belki de.
Dünya enteresan bir telaşla boğuşuyor. Savaşlar, pandemi, krizler, ekonomik yoksulluk derken, birileri de ötelere gitmenin ve uzakları yakın etmenin hala yollarını arıyor.
Son örnek ise, Orbital Refueling. (Yörüngede Yakıt İkmali)
Baya Dünya yörüngesinde yakıt ikmali yapmak ve Mars’a ve Ay’a daha kolay gidebilmeye çalışıyorlar…
Bu paradigmaları sizlerle paylaşmak istedim.
Film size daha fazlasını katacaktır diye umuyorum. Ancak, o film gerçeğinden yıllar sonra (2018) de çekilmiş. Olaysa 1969 da geçiyor. 1969…
Bugün de 20 Ekim, 2020.
Stratejik ufuklarda gezinmeniz ve düşünmeniz dileklerimle.
Bilimle kalın. 😊
Film Fragmanı Aşağıdadır. Keyifli Seyirler!
Kaynakça:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Neil_Armstrong
https://www.imdb.com/title/tt1213641/
https://futurism.com/the-byte/nasa-pay-spacex-orbital-starship-refueling-test
Bir yanıt bırakın