Tek İhtimal Zafer!
Bu üst başlık ile ülkemiz ve tarihimizin milli davalarını, dönüm noktalarını siz değerli okurlarımıza yer yer aktarıyoruz.
Bir önceki yazı konusu “Mavi Vatan” olan bu serimizin bugünkü konusu “Adalar Denizi” ya da bilinen adıyla “Ege” olacak.
Tarihi bir yolculuk öncesi meraklı, adil ve sorgulayan yönlerinizi lütfen yazı boyunca yanınızdan ayırmayın. 😊
Hazırsanız, başlayalım.
İlk olarak adından başlamalıyız diye düşünüyorum.
Nitekim bize göre yani Türkler tarafından “Adalar Denizi” olarak bilinen bu deniz, komşumuz Yunanistan tarafından Ege Denizi olarak isimlendiriliyor.
Tarihsel kökenine bakarsak Lozan Antlaşmasında da adının Adalar Denizi olarak geçtiğini, hem hariciye hem de askeriye kayıtlarımızda Adalar Denizi olarak var olduğunu bilelim ve düzeltelim kendimizi.
Nitekim, yıllardır bildiğimiz Ege ifadesi Yunan mitolojik inançlarına ve Aegeus efsanesine dayanıyor.
Hasılı adı esasında Adalar Denizi ve hep öyle kalmalı bizim için…
Gelelim hikayemizin başlarına.
Türkler olarak 1071’de Anadolu’ya girdikten 10 yıl sonra 1081’de Çaka Bey Komutasında ilk donanmamızı Adalar Denizi(Ege) kıyılarında kurmuş ve 1090’da Koyun Adaları Zaferi ile Adalar Denizindeki hakimiyet sürecimiz fiilen başlamış. 600 yıl süren mücadeleler sonucu Adalar Denizi yani Ege bir Türk İç Denizi olmuştur.
Burada bilinmesi gereken en önemli konu, Adalar Denizi (Ege) Adalarının hiç birisini bugünkü Yunanistan’dan almamışız. Ya Venedik ya Ceneviz ya da St.Jean Şövalyelerinden alınmış.
Hasılı, burada taa evvelden beri var olduğumuzu bilelim ve aslında Yunanistan ile bir muhataplığımız olmadığını belirtelim.
Gelelim, sorunlara(!)…
Esasında ortada bir sorundan çok tek taraflı talepler olduğunu en başından söyleyelim.
Nitekim, bize göre statükosu Lozan Barış Antlaşması (1923) ile sağlanmış bir durum var. Gelin, tarih sayfalarında kaybolmadan kabaca bu antlaşmaya ve nasıl bir durum olduğuna göz atalım.
Lozan 12.Md. ile Taşoz, Semadirek, Limni, Bozbaba, Midilli, İpsara, Sakız, Ahikerya, Sisam adaları Yunanistan’a bırakılmış.
Lozan 15.Md. ile Batnoz, Lipso, İleryoz, Kelemez, İstanköy, İstanbulya, Sömbeki, İncirli, İleki, Herke, Rodos, Kerpe, Çoban ve Meis adaları İtalya’ya bırakılmış.
Bir de devredilmemiş adalar, adacıklar ve kayalıklar var.
Devredilmeyen şey, devretmeyenin değil midir? Yani bizim?
İkinci bir dipnot olarak kara suları Lozan Antlaşmasına göre 3 mil olarak belirtilmiş. Biz de onaylamışız.
…
Buraya kadar ki kısım aslında bizim nezdimizde herhangi bir patoloji barındırmıyor. Yani hukuken ve fiilen bizim için bitmiş hadiseler.
Ama Yunanistan için değil…
Nitekim yerinde durmayan ve durmak bilmeyen bir Yunanistan Adalar Denizi yani Ege’de inanılmaz stratejiler geliştirmiş.
Neden mi?
Megalo İdea denilen bir doktrin geliştirmişler kendilerince. Bu doktrine göre Ege, Batı Anadolu, Trakya ve İstanbul’da bir Bizans dirilmeli ve yaşatılmalı.
Hani şu son kalesini İstanbul fethi ile kaybetmiş ve tarih sahnesinden silinmiş bir devleti köklerinden diriltme çabası…
Bakınız bu imparatorluk fikri taa, 1791’de Rigas Ferreros tarafından harita olarak çizilmiş ve dağıtılmış da dağıtılmış. Öyle ki bugün bile hala canlı tutulmaya çalışılıyor.
Burada hocaların hocası, merhum Halil İnalcık’ın bir sözü sizin de aklınıza geldi mi?
Diyordu ki: Batı İstanbul’un fethi ve Ayasofya’yı hiç unutmadı…
Ne kadar da isabetli değil mi? Ruhu şad olsun.
Hasılı, bu fikir doğrultusunda Yunanistan almış eline haritaları ve çıkmış dünya sahnesine.
Ne zaman?
1830.
O gün bugündür adım adım, milim milim bu strateji doğrultusunda hareket ediyorlar.
Önce 1947’de Paris Barış Antlaşması ile Lozan’da İtalya’ya verilen adaları aldılar.
Sonra bizim devretmediğimiz adacık, kayalık gibi yerlere göz diktiler.
Sonra normalde askeri silahlanmama şartı ile Lozan’da verdiğimiz adaları umarsızca silahlandırdılar.
Sonra kara sularını tek taraflı olarak 3 milden 6 mile çıkardılar. Tabi biz de çıkardık…
Nitekim 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi en fazla 12 mile kadar olmak kaydıyla kara sularını karşılıklı anlaşma ve iyi niyet çerçevesinde kalmak suretiyle arttırabilirsiniz diyordu.
İyi de bize soran oldu mu?
Hayır…
Sonra, Bu adalar ve çevresindeki suların bir de hava sahaları var dediler ve tek taraflı yine, her adanın 10 mil olmak üzere hava sahası olduğunu belirttiler.
Yetmedi, FIR denilen Uçuş Malumat Bölgelerini Atina FIR olarak belirleyip bütün Ege üzerine neredeyse kara sınırımızı da kapsayan bir şekilde bize dayatmaya çalıştılar.
Sonra biraz daha yetkili olayım hesabıyla aynı FIR bölgesinin hemen altındaki tüm deniz sahasında Arama ve Kurtarma sorumluluğunu tek başlarına ilan ettiler.
Nihayet karası, denizi, havası bitti(!); deniz altında kıta sahanlığı hesaplarına girdiler…
Hasılı, bize sormadan kendilerince çalıp kendilerince de oynuyorlar.
Peki, biz ne diyoruz?
Lozan…
Lozan’da her devletin 3 mil olmak üzere karasuyu var ve gerisi açık deniz. Uluslararası su, hava sahası, arama kurtarma bölgesi.
Hmm, ille de bölüşeceksek 25’ Doğu Boylamını doğal sınır olarak öneriyoruz.
Peki işlerine geliyor mu?
Hayır…
Nitekim, dertleri bir Anadolu coğrafyasına sıkıştırılmış bir Türkiye ve Yunan Gölü haline gelmiş bir Ege.
Bütün sorunlar silsilesinin özü budur.
Pekala, bize düşen ne?
Öncelikle tarihimizi bilmemiz gerekiyor.
Sonra, haklarımızı hukuk ve hakkaniyet çerçevesinde savunmamız. Nitekim, bugünleri taa 1936’da gören dönemin içişleri bakanı Şükrü Bey, 800 kayacığa çıkıp bayrak dikmiş. Sırf buralar sahipsiz değil demek için…
Bugün de Şükrü Beyler olmalı.
Kendimize yeni paradigmalar oluşturup tek bir milimetre hakkımızı dahi korumalı ve savunmalıyız. Nitekim tüm tezlerimiz adil, hukuka ve mantığa uygun ve barışsever. Ancak, her zerresi önem arz eden denizlerin bugünlerde jeostratejik konumlarına bakacak olursak “Mavi Vatan” ilan ettiğimiz her karış toprak ve suyu her ne pahasına olursa olsun korumamız gerekiyor.
Çünkü “Misakımız Mavi Vatanımızdır.“
Bilin istedim.
Son söz olarak merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ne veciz ifade etmişti.
“Ege bir Türk gölü değildir. Ege bir Yunan gölü de değildir. Binaenaleyh, Ege bir göl değildir.” 😊
Bir yarı kapalı deniz var ortada. Adı da Adalar Denizi.
Demem o ki, Bizans yıkılalı çok oldu. Hem de bir daha kurulmamak üzere…
Fatih’le kalın.
KAYNAKÇA:
YUNANİSTAN TALEPLERİ (EGE SORUNLARI) SORU VE CEVAPLARLA, CİHAT YAYCI, TÜRK TARİH KURUMU, Ankara 2020
https://tr.wikipedia.org/wiki/Megali_%C4%B0dea#/media/Dosya:ParisPeace-Venizelos-Map.png
https://www.ensonhaber.com/ic-haber/736-19-mayisi-ataturkun-yanindaki-isimden-dinleyin
https://www.meridyenhaber.com/guncel/ege-de-85-km-nasil-yunanistan-a-birakildi-h47490.html
https://m.finansgundem.com/haber/tumamiral-yayci-karasulari-3-mile-insin/1484314
Bir yanıt bırakın