Sekülerizm, ahiret ve diğer dini ve ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki siyasi düşünceye deniyor. Yani kısaca dünyacılık…
Cambazlık ise malumunuz. Kurnazlık ve hilelik anlamına geldiği gibi cambazların da mesleği diye de biliniyor. Kısacası, hile hurda işleri denebilir mealen ya da mecazen…
Peki, paradoks nedir? derseniz o da, görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun bir çelişki oluşturması veya sezgiye karşı bir sonuç oluşturmasıdır diye tanımlanıyor. Yani, çelişki.
Şimdi bu üç kavram ve yazımızın kapağı olan demokrasi ne alaka? 😊
İşte, şimdi yazımıza başlıyoruz.
Öncelikle bu kavramları özenle seçtim. İki sebeple. Birincisi, korona muhabbetleri dışında entelektüel kelime dağarcığımıza bir katkı olsun. Esas ve ikinci sebep ise bu kavramları canlı canlı izliyor olmamız.
Nasıl mı? Açıklayayım.
Şu an dünya genelinde bir pandemi almış başını gidiyor. Bir yanda yeni vakalar derken bir yandan yeni kayıplar ekleniyor listelere…
Öyle ki devletler arası ticaretler sürdüğü gibi mücadeleler de hız kesmiyor.
Bir yanda herkes evinde iken diğer yandan birileri evinden oluyor.
Kimileri tedavi alıyorken, birilerine ilaç ambargoları uygulanıyor.
Bir yandan ateşkesler ilan edilirken öte yandan sobatajlar planlanıyor.
Bir kenarda barış kuşları uçarken karşı kıyıdan saçmalı tüfekler hazırlanıyor.
Bir yönüyle uzaya doğru çıkarken geri tarafta yerin altına doğru kazıyoruz.
Bir kesimle uzlaşma yapılırken diğer kesimle karaborsacılık oynanıyor.
Bir taraf üretirken diğer taraf tüketiyor.
….
Uzuyor da uzuyor bu liste.
Ama bir tarafta demokrasi derken öte yanda oligarşiler, monarşiler hazırlanıyor.
Kimileri emperyalizm derken birileri komünizm diye dövünüyor.
Hasılı bir yanda proleterya çabalarken öte yanda burjuvazi fink atıyor.
Yani, herkes ve her şey bölünmüş aslında.
İlle bir taraf ille bir düşman gerekiyor kimilerine.
Oysa tüm yukarıda yazılanlara hep beraber sekülerizm diyorum. Çünkü yukarıda yazılan veya yazılmayan neredeyse tüm fiiller en azından sözüm ona bu dünya için işleniyor. Bu bir. 😊
İkincisi, artık neredeyse eminiz ki tüm bu karşıtların hep bir geçiş bölgeleri oluyor. Yani en klasik ifade ile barış misyonları ve uzlaştırmacılar.
Bu kişiler veya kurumlar çoğu kez cambazlardan seçiliyor ki, kim güçlü ise onu haklı gösterip diğerini “öteki” ilan etsin.
Oysa haklı olan güçlüdür değil mi?
Yani, dünya adeta bir sirk ve bazen filleri bazense fareleri tartışıyoruz. Nitekim, bütün problem filin kulaklarının büyük olması ya da farenin çok küçük yapısı.
Ne yani fil haksız, fare de haklı mı olacak?
Oysa biyolojik olarak aynı zincirin ayrı halkaları değil miyiz?
Bu nedense hiç kimseyi düşündürmüyor. Bakın, bizi demedim. Hiç kimseyi…
Mesela, Fransa’da haftalardır süren sokak eylemleri nedeniyle Gana ve Nijerin endişe duyması ve Fransa’ya bir barış gücü gönderilmesinin tartışıldığını duydunuz mu?
Peki, radikalleşme sadece Müslümanlara mı has oluyor?
Mesela, yüz yıllardır süren ırkçılık ve ırkçılar da radikal oluyor mu? gibi gibi sorular da geliyor aklıma.
Hasılı, cambaza bak oynuyoruz aslında.
Bütün dünya da izliyoruz.
Son olarak özgürlük meselesi. 😊
Şimdi özgürlük hak mıdır, verilir mi, alınır mı dersem herkes Jean-Jacques Rousseau kesilip 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisine atıf yapar. Sahi, yapar mısınız?
İşine gelince özgürlük, gelmeyince hani nizam-intizam diye çırpınan bir dünya var aslında. İki yüzlü olmayı maharet sanan milyonlar var.
Adına demokrasi deseler de onlarca krallık, yüzlerce beylik, binlerce federasyon var dünyada.
Peki, özgür müyüz?
Ya da ne kadar saygılıyız başkalarının özgürlüklerine?
Sahi, bütün dünyada demokratik gösterilerde insanlar neden yüzlerini gizlemeye çalışırlar? 😊
Bir köleyi özgürleştirmenin yolu ona telefon, internet paketi ve bilgisayar vermek midir yoksa onu bedenen ve fikren bağlı tutan kayışlarını koparmak ve fikri hür vicdanı hür bir birey olarak; okuması, anlaması ve dahi düşünmesini ve sorgulamasını sağlamak mıdır?
Dolayısı ile hepimizin aslında bir şekilde bazen sekülerizm bazen cambazlık derken bir şeylere bağlandığımız kanaatindeyim.
Adı demokrasi de olsa dünya genelinde bence bir özgürlük paradoksu yaşanıyor.
Hem ne demişler:
Al Virüsü koy Wuhan’a. Komünistse yayılır, emperyalistse aşı olmuştur. (!) 😊 (!)
Demem o ki, hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım! demek gerekiyor.
Sahi sorgulasak mı?
Özgür kalın. 😊
Bir yanıt bırakın