TEK İHTİMAL ZAFER, KIBRIS!

Yeni bir yazı serisine başlıyoruz.

Tek İhtimal Zafer! Üst başlığı ile ülkemiz ve tarihimizin milli davalarını, dönüm noktalarını siz değerli okuyucularımıza yer yer aktaracağız.

Küresel değişimlerin arefesinde olan Dünya’da en stratejik ülkelerin başında gelecek olan ülkemiz, kurulacak yeni düzende temeli en sağlam, ufku en geniş ve tarihi en zengin ülkelerden biri olacaktır.

Bu hususta, bizlerin de hazır karantina sebebiyle evlerimize kapanmış olmamızı bir fırsata çevirmek ve milli şuurumuzun daha da pekişmesi için sizlerle birlikte tarihi bir yolculuğa çıkmak istedik.

Konumuz Kıbrıs.

307 yıl Osmanlı idaresinde kalan Kıbrıs, 1914’te İngilizlerin idaresine geçer.

1950’lere gelindiğinde o dönem nüfusunun %20’si Türk, %80’i Rum’dur.

Enosis diye bir dava atılır ortaya. Enosis yani Yunanistan ile birleşme…

Bir Plebisit yapılır. Yani Nabız yoklanır. Halkın çok büyük çoğunluğu bunu desteklemektedir.

Bunun üzerine Başpiskopos Makarios görevlendirilir kilise tarafından.

Enosis için mücadele adına EOKA denilen örgüt kurulur Rumlarca.

Önce İngilizleri adadan çıkarmak gerekecektir. Türkler mi? O dönem şaşkın ve azınlıkta iki ateş arasında kalırlar…Oysa Enosis istemeyen herkes hedef alınmaya başlanır. Tabi Türkler de…

Tabi Türkler de TMT yani Türk Mukavemet Teşkilatını kuracaktır. Kıbrıs davasının Öncüler ise Rauf Denktaş ve Dr.Fazıl Küçük olacaktır.

Sonra İngilizler, Türkiye ve Yunanistanı görüşmelere davet ederler.

Yani fiilen taraf olduğumuzu aslında İngilizlerden öğreniriz.

Sonra Zürih ve Londra Antlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyet’i bağımsız bir devlet olarak kurulur. Yıl 1959.

Türkiye de garantör bir ülke konumundadır.

Makarios Başkan, Yardımcısı ise Türk olacaktır. İki halk eşit muamele görecek ve her ikisinin de bazı yetkileri olacaktır.

Gel gelelim, Rumlar Türklerin haddinden fazla hak elde ettiklerini düşünürler. Yapılan Anayasanın değişmesini isterler…

1963’lere gelindiğinde “Kanlı Noel” diye bilinen saldırılar başlar. Türk toplumu doğrudan hedef alınmaya başlanır.

Bunun üzerine Türkiye adaya harekat sinyali verir ve askeri hazırlıklar başlar…

2 çıkarma gemimiz, 6 Helikopterimiz vardır…

Başbakan İsmet İnönü, kararlı görünse de ordunun kurtuluş mücadelemizden beri ilk harekatında başarısız olmasından endişelenir. Nitekim, yeterli imkanımız yok gibidir.

Tam harekata başlayacakken “Johnson Mektubu” diye bilinen o meşhur mektup ulaşır İsmet İnönü’ye.

ABD, olası Kıbrıs harekatımızı istememektedir. Olası Sovyet müdahalesinde NATO ve ABD’nin Türkiye’ye destek olmayacağını ve ABD silahlarını kullandırtmayacağını çok sert bir şekilde bildirir.

Bu bizim için tarihi bir dönüm noktası olacaktır.

Nitekim, Türk-ABD ilişkileri zayıflamaya ve Türkiye aynı zamanda Sovyetler ile yeni ilişkiler kurmaya başlarken, milli savunma ve yerlilik kavramları daha da önem kazanacaktır.

Ve Türkiye harekattan vazgeçer.

1974’lere gelindiğinde Türkiye-İngiltere-Yunanistan diplomasilerinden bir sonuç çıkmayacağı görülür.

Bunun üzerine Türkiye, 20 Temmuz 1974’te yakılan köylerin, öldürülen Türklerin ve onca olayın hesabını sormaya, soydaşlarının haklarını korumaya ve bir daha çıkmamak üzere adaya girmeye gelecektir.

Nitekim hazırlıklıdır da.

Çıkarma gemileri alınmış, helikopterler artmış, sipariş edilen binlerce paraşüt alınmıştır. Ordumuz onca baskıya rağmen amfibi harekata hazırdır.

Türkiye, Zürih ve Londra Antlaşmalarına dayanarak adaya ‘Barış Harekatı’ düzenler.

Çıkarma gemileri Girne başlarından, Helikopterlerle Komandolar Beşparmak dağlarına indirilir ve Lefkoşa yakınlarına Hava İndirme Birlikleri iner.

Kıbrıs’taki ilk Havacı Şehidimiz Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel

Böylece kara,deniz ve hava kuvvetlerimiz adada harekata başlar…

Çok acı bir olay da yaşanır.

İletişimsizlik ve koordinasyon eksikliği nedeniyle bir Türk gemisi “Kocatepe Muhribi” dost Türk uçakları tarafından yanlışlıkla batırılır ve hedef alınır.

TCG Kocatepe Muhribi

Bu da bize çok acı bir ders olacaktır.

Nitekim başarılı bir harekat sürerken dünya kamuoyu 22 temmuzda ateşkes ister ve ateşkes ilan edilir.

Sonra bir dizi diplomasi çabaları ve görüşmeler başlar. Konuşulur da konuşulur. Hiçbir sonuç alınamaz ve dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Başbakan Bülent Ecevit’e “Ayşe Tatile Çıksın!” parolasını iletir. Bu, diplomatik görüşmelerden bir sonuç çıkmayacağı ve harekata devam edilmesi gerektiğini bildiren bir paroladır.

Nitekim, artık Türk Ordusu’nun önünde hiçbir güç duramayacaktır.

İkinci harekat başlar ve Türk Ordusu adanın %38’ini kontrol altına alır. Bugünkü sınırlar içerisinde önce Kıbrıs Türk Federe Devleti sonra 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’i kurulur.

Bugün, Akdeniz’de bir inci gibi değerli olan bu ada ve çevresindeki enerji yatakları tüm dünyanın dikkatini çekmektedir. Onca zulüm bitmiş, Türkler güvenli bir yaşam sürmektedir.

Tabi verilen onca şehit ile kurulmuş bir devletten sonsuzluğa yükselen bir ses her zaman duyulmaya devam edecektir.

O ses, “Kıbrıs Türk’tür, Türk Kalacaktır.” nidasıdır.

Mührü şehitlerimizin kanları ile oluşmuş vatan topraklarımızı her şartta koruyacak ve ali menfaatlerimizi her zaman savunacağız.

Tabi tarihi tekerrür ettirmemek için milli davalarımızı da ilk günkü sıcaklığı ile bilecek ve yaşanmışlıkları hiçbir zaman unutmayacağız ve unutturmayacağız.

Bu vesile ile KKTC kurucu devlet başkanı Rauf Denktaş ve Kıbrıs davasının en büyük sembol isimlerinden Dr.Fazıl Küçük’ü ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.

“Ne Mutlu Türküm Diyene”

Bir sonraki Zafer yazımızda buluşmak üzere,

Tarihimizle kalın, 😊

Sizleri Savaşçı Dizisinden Kıbrıs ile ilgili özel bir video ile başbaşa bırakıyorum.

1 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*