Sendromlar ve Aşılar…
Tıbbın iki önemli çalışma alanlarıdırlar. Özel bir bozukluğu gösteren, bir arada görülen ve tanıyı kolaylaştıran belirti ve bulgular bütününe ‘sendrom’ diyoruz.
Aşılarsa malumunuz, bir hastalığa karşı bağışıklık kazandırma amacıyla yapılıyor.
Bu kadar tıbbi açıklamayı bir kamu spotu olarak yaptığımıza göre, esas konumuza geçelim. Konumuz bence ilk defa duyacağınız iki kavram.
Atmosferik Sendrom ve Uzay Aşısı…
Peki, nedir bu kavramlar? Buyurun, beraber öğrenelim.
Öncelikle Atmosferik Sendrom’u ele alalım.
Malum bilim o kadar ilerledi ki dünya sanıldığından çok daha küçük bir hal aldı. İnsanlar binlerce kilometre mesafelerden yan yana, yüz yüzü hatta dokunacak yakınlığa ulaşabildi. Dokunma kısmı ilginçtir. Japonlar sayesinde telefondan insanlar birbirini öpebiliyor. En azından öpüldüklerini hissediyorlar. 😊
Tüm bunların dışında dünyadaki yakınlıktan sıkılmış olacağız ki birkaç yağız delikanlı Uzay’a çıktılar. Halen de çıkıyorlar o ayrı ama bir roketin tepesine bir insanı yerleştirip uzaya fişeklemek bizdeki uzaklık algısını biraz daha değiştirdi.
Bu yeni paradigma ile aslında ‘yakınmış lo !’ demeye başladık.
Öyle ki sokak ropörtajlarında insanlar Mars’ı dünyadaki bir başka ülkeden daha yakında sanmaya başladılar bile…. Öhöm !
Son olarak İnsanoğlu yakın bir zamanda bir kara deliğin fotoğrafını bile çekti. Yani ona da ulaştık vesselam.
Sırada kısmetse kara deliklere girip onun da ardını kurcalamak var…
Tüm bunlar bana insanlığın aslında bir Atmosferik Sendrom içerisinde olduğunu gösteriyor. Yani yakınlaştıkça daha da uzakların peşine düşmek! Uzakları yakın etmek ve daha uzağa, en uzağa ulaşmak!
Esasında bilmenin, keşfetmenin, öğrenmenin ve sınırsızlığın sınırlarını zorlamak!
Sorgulama ile beyinlerde çakan şimşekler ve sonrasında sabır katılmış ve yılları bulan çalışmalar…Uykusuzluğun ve yorgunluğun öğrenmekle giderildiği ve yaşamın her anında kahve niyetine içilen ‘merak’ duygusu…Sonrasında hissedilen zindelik. Nitekim üretilen veya giderilen her soru işareti bizlere bir adım daha attırıyor. Daha da yakınlaşıyoruz uzaklara! Öğreniyoruz yani…
Tüm bunların bütününe birden ‘Atmosferik Sendrom’ diyorum. İlk insandan bu yana aktarılan, genetik geçişli bir durum…
Gel gelelim kötü bir şey mi bu? Tabi ki hayır. Bilakis bir ayrıcalık. Ancak bir şartla!
Canlı tutulduğu kadarıyla sürecek bir ayrıcalık. Öyleyse bunu canlı tutacak bir şey olmalı. İşte tam da burada devreye giriyor Uzay Aşısı. Klasik anlayışta bildiğiniz, bir hastalığı yenmek için yapılan aşılar gibi değil aksine farklı olan bir durumu korumak, sıradanlaşmamak için yapılması gereken ve ‘belirti ve bulguları’ yenen değil yeşerten bir aşı!
Uzay Aşısı diyorum çünkü uzay, sonsuzluğu ifade ediyor.
Peki kim yapıyor bu aşıyı derseniz size bir sır vereyim.
Aslında doğar doğmaz aşılandık hepimiz. Merak ve sorgulama hep vardı içimizde. Çoğumuz unuttu aşısını. Başka atmosferlere, farklı sendromlara girdi. Uzaklaştı bilimden. Neyse ki aşımız sağlam. Hatırlayınca tekrar aktifleşebiliyor. 😊
Öyleyse gelin sorgulayalım. Hatırlayalım. Merak edelim. Çalışalım…
Öyle bir atmosfere girelim ki sendromlar hafif kalsın. 😊
En stratejik ufuklar bizi bekler, aşılarla kalın!
Aşı karşıtlarından da uzak durun! Kıps, 😊
Bir yanıt bırakın