
Leonardo di ser Piero da Vinci…
Rönesans dönemi önemli filozoflarından. Aynı zamanda astronom, mimar ve mühendis. Boş zamanlarında (!) mucitlik, matematikçilik ve anatomistlik de yapmış. Ek iş olarak da (!) heykeltraş, jeolog ve ressam…

Leonardo Da Vinci’nin dünyaca en ünlü eserlerinden biridir.
Malum, Rönesans aydınlığında geçinmek, “kültür parası” kazanmak kolay olmasa gerek. 🙂
Gel gelelim, bugünkü konumuza. Konumuz Da Vinci beyefendi değil. Konu biziz. Yani Tablosuz Da Vinciler…
Nasıl mı? Buyurun, okuyalım.
İnsanlık olarak garip zamanlardan geçiyoruz. Bir yanda teknolojik ilerleme kaygısı, uzay maceraları ve hayatı kolaylaştırma çalışmaları sürerken; bir yandan da cehalet, tükenmişlik ve mutsuzluk almış başını gidiyor…
Hal böyle iken akıp giden zamanda bir an olsun durup düşünmeye bile vakit bulamıyoruz. Gidişatımız ne yöne diye?
Öyle ki bu rotasızlık karmaşası birçoğumuzun hayatını felç etmiş bile. Hayattan tamamen izole edilmiş milyarlar oluşmuş.
Farkında mısınız bilemem. Dünyanın en zengin 50 insanı, dünyadaki 3 Milyar insanın toplamından daha zengin durumda.
Sebebini sormayacağım ama dipnot olarak aklınızda olsun istedim.
Yani anlayacağınız garip bir dünyadayız. Öyleyse bir şeyler değişmeli değil mi?
Toplumsal refahın paylaşıldığı, bireysel özgürlüklerin genişlediği ve hayatın her anında milyarlarca insanın güldüğü bir dünyayı eminim hepimiz isteriz. Peki, bu nasıl olabilir?
Öncelikle tarihte yaşamış bilge insanlara bakalım. Neredeyse tamamının çok yönlü olduklarını görürüz. Yine tüm mucitlerin çok çalıştıklarını, tüm düşünürlerin çok okuduklarını da gösterir tarih bize.
Yetmezmiş gibi devrinden geri kalmış toplulukların yok olduklarını da…
Tüm bunlar bize gösteriyor ki yaşadığı devre yön vermiş insanlar emeksiz değil çabayla, yatarak değil koşturarak ve bir alanda değil pek çok alanda yetkin olmanın özgüveniyle bilime ve insanlığa katkı sundular veya tersini yapıp yok oldular…
Peki, ne yapalım?
Öncelikle değişim istediğimiz bir dünyanın başat faktörü bireyler olduğumuzu bilelim. Bu bilinçle değişime evvela kendimizden başlamamız gerektiğini de.
Bunun da başlangıç çizgisini kendimizi tam olarak tanımakta görüyorum.
Siz kimsiniz? Bu hayatta neyi amaçlıyorsunuz? İdealiniz ve ilkeleriniz neler? Bu sorular temel ama çok yüzeysel sorular. Detayları çoğaltabilirsiniz ama unutmamanız gereken bir detay var.
Hepimiz birer Tablosuz Da Vinci’yiz. Öyle ki kimimizin boyası yok, kimimiz fırçasız. Kimimiz hayal dahi kuramıyor…
Ama içimizde, her insanın içerisinde bir tablosuz ‘Da Vinci’ var ve inanıyorum ki herkes Rönesans aydınlığında, mutlu bir “Akşam Yemeğinde” kendi “Mona Lisa” sını çizmek ister ve çizebilirsiniz de.
Yeter ki son akşam yemeği vaktiniz gelmeden içinizdeki ‘Da Vinci’yi’ fark edin.
Bu farkındalık istediğiniz değişimi yaşatacaktır.
Değişim demişken, gelin hepimiz tablolarımızı çizip dünya sergimizi açalım. Ne dersiniz?
İnsanlık sergisinde tablosuz kalmamanız dileklerimle…
Düşünmek üzere, Kıps 🙂
SİZLERİ OPRAH WİNFREY’LE BAŞBAŞA BIRAKIYORUM.
Hakkından gelene helva helaldir derdi babam. Değişene değişebilene de helva helaldir diyorum.