Gözlerinizi kapatmayın, bilakis daha da açın şimdi.
Yazımızın kapak resmi bilmediğim bir zamanda Gazze’de çekilmiş.
Örnek olması için koydum bu resmi. Şimdi tekrar bakın o resme ve yazımıza devam edelim.
Baktığınız mı?
Baktığınızı varsaydım.
Bugün, gerek coğrafi gerekse gönül bağlarımızın olduğu komşu beldelere göz atalım beraber. Herhangi birisini rastgele seçebilirsiniz fark etmez. Karşılaşacağınız tablo üç aşağı beş yukarı aynı olacaktır.
Peki, nasıl bir tablo var karşımızda?
İlk olarak cehalet çerçevesi var tablonun etrafında.
Sonra savaş ve ölüm renkleriyle bezenmiş gökyüzü görünüyor tablonun yukarısında.
Sonra güneşi arıyor gözlerimiz. Peki nerede? Heh, şurada işte bulutların arasında siyaha boyanmış sarı olması gerekirken.
Kafamızı aşağıya çevirelim hep beraber.
Fakirlik, sefalet, yıkım ve mezarlar görüyoruz. Üzerlerine koyu griden bir sis serpilmiş.
Bakınca gözlerimiz bulandı sanki biraz…
Neyse, şimdi resmin orta yan taraflarına bakalım.
Parıltılı şeyler görüyoruz.
Buralar çevre diyarlar.
Görkemli yapılar çizilmiş birer ikişer.
Her biri ışıklandırılmış.
Malum heybeti gece vakti de göstermeli kendisini.
Tablodan soyutlanmışçasına dikili duruyorlar.
Şimdi gözlerimizi resmin sağ alt kenarına çevirelim.
Burada masalar, kalemler, kağıtlar görüyoruz. Bunlar bu tabloyu şekillendirenlerin masaları, kalemleri ve kağıtları.
Henüz mürekkepleri kurumamış yazıları gördünüz mü? İşte bunlar bu tablonun sakinlerinin ‘kader’ deyip bekledikleri geleceği şekillendirecek yazılar.
Peki kim yazmış bu yazıları?
Resmin sol alt tarafındaki birkaç insan figürü var. Gördünüz mü? Heh işte bunlar yazmadı o yazıları.
Sahi öyleyse kim yazmış olabilir ki? Düşünelim bakalım, aklımızın bir köşesinde dursun o.
Peki kimdi bu figürler?
Bu tablonun en üst kademesinde devletlerinin iyiliği, milletlerinin bekası hasılı tablonun iyiliği için uğraşan bir avuç insan.
Bir avuç çünkü öyle değil midir zaten her yerde fedakar ve gayretli insanların sayısı? Belki pek bir şey değiştiremezler ama olsun, hiç olmazsa gayretlerine şahittir toplum ve rahattır vicdanları.
Pekala, şimdi resmin tam ortasına bakalım.
Koyu kırmızı ve kahverengi olmuş su birikintileri var sanki. Şimdi onları takip edin heh, işte buldunuz değil mi az ileride neredeyse kırmızıdan siyaha dönüşmüş su havzalarını.
Ne kadar da kirletilmiş değil mi doğanın eşsiz güzellikleri? Arklardan boşalan su aslında bu tablonun temizlenmesi için yapılmış ama nerede?
Tabloyu temizlemek için geç kalınmış sanki çünkü boyalar kurumuş, şekiller yerleşmiş ve neredeyse resim tamamlanmış.
Nihayet dik durabiliriz şimdi tabloyu hep beraber inceledik değil mi?
Her ne kadar belimiz biraz ağrımış, biraz yorulmuş da olsak görebildik manzarayı.
Peki, şaşırdık mı?
Bence şaşırmadınız çünkü o kadar alıştık ki bu tablolardan onlarcasına.
Belki hepsini detaylı inceleyemedik ama her tablo bir duygumuzu alıp götürdü bizden ve nihayet duygusuz kaldık. Oysa biz de insandık değil mi? Tıpkı onlar gibi…
Gelelim sonuca.
Sonuç şu ki bugün bizden ırak zannettiğimiz oysa bize çok yakın olan Coğrafyalarda süregelen bunca olumsuzluk sanırım hep birilerinin suçu ve birilerinin kaderi(!).
Oysa kandırmayalım kendimizi. Bunlar bizim de gerçeklerimiz. Gözlerinizi kapatırsanız sadece kendinize gece yapmış olursunuz.
Nitekim aleni şeyleri görmezden gele gele öyle bir duygusuzlaştık ki öylece kayıp gitti insanlığımız ellerimizden. Adeta yaban kaldık gönül coğrafyalarımıza.
Oysa bize emanetti bunca diyar.
Hala da öyle ve insanlar bir şekilde bir umut taşıyorlar bizlere dair. Bize dair o biricik umutları belki yaşatıyor hala onları.
Katılır mısınız bilmem ama insanlık yararına güzel şeyler yapmak öyle sanıldığı kadar zor değil.
İşe, insan olduğumuzu hatırlayarak başlayabilir ve hiçbir ayrım gözetmeksizin anlamsız savaşları, kargaşaları, sefaleti, cehaleti, fakirliği ve sayamadığımız bütün olumsuzlukları hep beraber bitirebiliriz.
Tabi eğer yukarıda saydığım gerçekler sizden muaf değilse…
Bir yanıt bırakın